Erkekler ve kadınlar arasındaki dinamikleri keşfetme çabası genellikle klasik okumayı akla getiriyor, "Erkekler Mars'tan, kadınlar Venüs'ten." Bu kitap, cinsiyetler arasındaki eşitsizlikleri ustalıkla inceleyerek, ilgili enerjilerimizin karışıklıklarına ışık tutuyor. Fiziksel olarak, erkekler daha fazla güce sahiptir ve toplumsal sistemleri büyük ölçüde kendi tarzlarına göre şekillendirdikleri de bir sır değildir. Bu bizi, kadınlar olarak, çoğu zaman erkekler tarafından kurulan yapılara uyum sağlamaya mecbur bırakıyor. Bu uyumlanmanın sonucu da doğuştan sahip olduğumuz spritüal güçlerimizden farkında olmadan kopmaya, zamanla uzaklaşma ve hatta tamamen yok olmasıyla nihayetleniyor.
Bir erkek ve bir kadın arasındaki büyüleyici kontrastı düşünün. Kadınlar yaradılışa adanmış yaratıcı gücün ve enerjinin % 60'ına sahip geri kalan % 40 oranında dünyaya bağlıyken, erkekler tersine çevrilmiş bir enerji dağılımına sahip, % 60 oranında dünya ile bağlantıda % 40 oranında yaratıcı güce sahiptirler.
Bu kontrast, erkeklerin algılarını güçlü bir şekilde dünya bağlantısında tutarak, sahip olduğumuz yerleşik sistemleri becerikli bir şekilde kurup yönetme kabiliyetine olanak veriyor. Ayrıca Hedefleri konusunda net olmaları, hızlı ve kalıcı bir şekilde eyleme geçme güdüsü sayesinde, vizyonlarıyla sorunsuz bir şekilde hizalanan sonuçlar elde etmelerini sağlıyor. Erkek, stratejik planlama ve hedefe yönelik eylemde mükemmel şekilde kalabilme eğilimlerini, % 60 dünya bağlantıları sayesinde kolaylıkla gerçekleştirebiliyor.
Buna karşılık kadınlar, tabiatları gereği, % 60 yaratıcı güçleriyle, kendilerini yaşamın manevi ve yaratıcı yönleriyle derinden bağlantıda bulurlar. Bu kontrast, bir kadının eylem kapasitesini sıfırlamasa da, yalnızca erkeksi paradigmalar yoluyla hedeflere ulaşmaya çalışmanın, verimsiz olduğunu kanıtlıyor. Bir kadın kendini sürekli eyleme geçme güdüsünde tutarsa, bir erkeğin yaklaşımını yansıtacağından dolayı, kendi yaratıcı gücünü tüketme riskiyle karşı karşıya kalır. Yanlış anlamayın, bahsettiğim olması gereken farklılık kısmı "sıfır eylem" değildir. Şöyle ki; hedefleri belirledikten sonra SÜREKLİ eylemin gerekliliğini varsaymaktır.
Çünkü yaratılışımız gereği, bir kadının sürekli eylemde kalması gerekmez. Bunu yapmak onun doğuştan gelen yaratıcı enerjisini yavaş yavaş öldürür. Yaradılışın dengesini bozmamak adına bir kadın olarak sen; hedefini belirleyip, stratejik planlama yaptıktan sonra değerlerinle uyumlu ve dikkatli eylemlerin eşliğinde, yaratıcı gücün, manyetik enerjin ve sezgilerinle uyumlu bir halde kalarak amacına ulaşırsın.
Tarihe baktığımızda ilk insanlar döneminde bile kadın her zaman merkezinde kalan ve evrenin bilgeliğine hâkim olan rolde karşımıza çıkıyor. Eski kabilelerde, kadınlar sezgisel liderler olarak saygı görüp kabileyi doğal olaylara göre yönlendirmişler. Sezgisel olarak erkeklerden çok daha güçlü oldukları için yağmurun ne zaman yağacağını, fırtınanın ne zaman kopacağını, bir çocuğun doğumu ve sonrasında neler yapılması gerektiğini sezgisel olarak bildikleri için kabileye yön veren kişiler olarak konumlanmışlar. Erkekler ise eylemleri ile kabileyi koruyan, dışarıda olan, hayvanları öldürmek sureti ile ailesine yemek getiren avcı görevinde olmuşlar.
Tarih boyunca erkekler; ancak eyleme geçerek hedefe ulaşabileceğini biliyor, yani bir şeye sahip olmak için gidip onu almak adına çabada olması gerekliliğinden emindir. Kadın ise doğası gereği sahip olmak istediği şeye ulaşmak adına manyetik enerjisini ve sezgilerini güçlendirmesi, iç dengesini koruması ve spritüal alanını kullanması gerekliliğini biliyor.
Yaratıcının kadına bahşettiği vücudunda bir bebek oluşumunu sağlayabilme gücünden de anlaşılabileceği gibi “çok büyük bir yaratıcı enerjiye sahibiz” en büyük sorunumuz farkında değiliz çünkü unuttuk. Peki bir kadın bu manyetik enerjisini nasıl güçlendirebilir? "yemeği çok güzel anlattın tarifi ver biz de yapalım" dediğinizi duyar gibiyim, tabii ki veririm en sevdiğim şey, ama mevzu bilmek değil yapmaktır unutmayınız. Bu gerçekleri bilmek sadece entelektüel düzeyde sadece bilmektir fakat uygulamak bu gerçekliğe SAHİP olmaktır. Gelelim sorunun cevabına...
-cevap; ruh, beden ve zihin üçlüsünü dengede tutmaktır.
1-düzenli bir şekilde yapılan meditasyonlarla
2-açık ve rahat bir nefesle
3-dingin
ve dengede bir zihin yapısı sayesinde.
4-sağlıklı bir fizyolojik yapıyla
TEŞEKKÜR EDERİM
Yorumlar
Yorum Gönder